Turgut Özal 1927 yılında Malatya Yeşilyurt’ta Malatyalı bir banka memuru babanın ve Tunceli Çemişgezekli bir ilkokul öğretmeni annenin evladı olarak dünyaya geldi. 1954 yılına kadar Adıyaman, Malatya’nın bir ilçesiydi, dolayısıyla eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı, büyük ve vizyoner devlet-millet adamı Merhum Özal’a hemşehrimiz diye hitap etmek tarihsel, coğrafik ve sosyolojik olgu, bulgu ve bilgilere de uygun düştüğü kanaatindeyim.
İstanbul Teknik Üniversitesinde(İTÜ) Elektrik Mühendisliğinden mezun oldu. Devlet Planlama Teşkilatında müsteşar olarak, Dünya Bankası Sanayi Dairesinde danışman olarak, Sabancı Holding’de Genel Koordinatör olarak ve Süleyman Demirel’e müşavirlik yapması onun resmî ve sivil kurumları, ulusal ve küresel yön tayin edici merkezleri, politik ve finans disiplinlerini ve çevrelerini tanıma, tecrübe etme konusunda hayat hikayesine baktığımızda önemli kilometre taşları olarak karşımıza çıkıyor.
Partisini kurarken ortaya attığı siyasi konsept, sosyo-politik teşkilatlanma ve siyasi kavramsallaştırma olarak “dört eğilim” tabirini literatüre kazandırmıştır. O günün şartlarında memlekette sosyolojik ve ideolojik tekabülü olan dört sınıfı; Demokratik Sol, Liberal Sağ, Milliyetçi Sağ ve Muhafazakar-İslami Sağ kesimi kurduğu partinin çatısında ve bünyesinde bir araya getirebildi. Başarının en önemli espirisinin herkesi kuşatan, kapsayan ve kucaklayan yaklaşımında olduğuna inanıyorum.
Bulgar Hükümetinin zulüm ve zorbalığının altında inim inim inleyenlere nasıl kapılarını açıp imdada yetiştiyse, Saddam’ın zulmünden ve katliamından kaçanlara da aynı şekilde kapılarını ve bağrını açmıştı.
Merhum Özal kendini Türkiye’nin özgür, adil, demokratik ve sivil bir ülke olma idealine ve hayaline adamıştır. Devlet adamlığında kendine örnek ve ilham aldığı lider ise büyük entelektüel, doğunun ve batının imparatoru, Arapça, Farsça, İtalyanca, Yunanca, Latince ve İbranice’yi anadili gibi bilen, Felsefeye, Bilime ve Sanata meraklı, çağ kapatıp çağ açan Fatih Sultan Mehmed idi. Bu muhabbetinden dolayı Başbakanlığı döneminde İstanbul’da yapılan köprüye Fatih Sultan Mehmet isminin verimesini istedi.
Ziyaretlerine çoğu kez kravatsız, keten pantolon spor ayakkabı ve tişörtle katılarak, Başbakan iken kendisini öldürmeye teşebbüs eden suikastçıyı Cumhurbaşkanı olduğu dönemde affederek, sivilleşme ve demokratikleşme hamleleri ile memleketin önünü açarak ve vizyon kazandırarak, dindarlar başta olmak üzere herkesimin her türlü meşru hak ve hukukunu müdafaa ederek, kronikleşmiş problemlerin üzerine cesaretle gitmesiyle ve çözmeye çalışmasıyla, bir konuşmasında “Cumhurbaşkanı oldum diye namazı mı terkedeceğim?” diye o zaman için sarsıcı ve sıradışı bir çıkış yapmasıyla, partisi için seçtiği logosuyla ve o meşhur sembolleşmiş oldukça manidar olan el hareketiyle milletin gönlünde taht kurmuştur. “Devlet millet içindir, millet devlet için değildir” sözüyle de siyasal bakış açısını net bir biçimde ifade etmiştir.
Türkiye’nin yakın tarihini merak edenlere Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın 10 bölümlük “Özallı Yıllar Belgeseli” ve yine Gazeteci Yazar Cengiz Çandar’ın “Mezopotamya Ekspresi” kitabını tavsiye ederim.
Bu vesileyle 17 Nisan 1993’te hayatını kaybeden 8. Cumhurbaşkanı, hemşehrimiz Turgut Özal’ı vefatının 27. yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhu şad, mekanı cennet ve makamı âlî olsun.