Türk İstiklal mücadelesinin önderi ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, bundan tam 104 sene önce, 27 Aralık 1919’da, Ulusal Kurtuluşun karargahı olarak seçtiği Ankara’ya geldiğini kaydeden Yılmaz, “Dikmen sırtlarından karşılanan bu geliş, sadece Türk milletinin makus talihini değiştiren bir geliş değil; aynı zamanda dünyadaki tüm mazlum milletlerin de kaderini değiştirecek bir etkiye sahipti. Atatürk’ün gelişiyle Ankara, Türk milletinin diriliş ve küllerinden yeniden doğuşunun karargâhı, Ata Yurdu ve Başkenti olacaktı, oldu da” dedi.
Açıklamasında, “Emperyalizme ve işbirlikçilerinin işgaline karşı 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Ulusal Kurtuluşu örgütleyen Gazi Mustafa Kemal, Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından, Milli Mücadeleyi yürütmek için kentlerden gelecek ve Kuvayı Milliye’yi temsil edecek, Heyet-i Temsiliye üyelerini güvenli bir bölgede toplama hedefiyle Ankara’yı seçmişti” ifadelerini kullanan AKK Başkanı Yılmaz, şunları kaydetti:
“Ankara tercihi, sadece güvenlikten dolayı değildi! Milli Mücadeleyi yürütmek için stratejik öneme de sahipti Ankara. Çünkü düşmana da en yakın şehirdi!
Atatürk, hedefe ve tehlikeye yakın olma gerekçesini şöyle ifade ediyordu: ‘Bu bakımdan uygulanacak yol ve yöntem şudur ki, genel durumu yönetip yürütme sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye elden geldiğince yakın yerde bulunmalıdırlar. Yeter ki bu yakınlık genel durumu gözden kaybettirecek derecede olmasın! Ankara bu şartları kendinde toplayan bir noktaydı… Cepheler ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı bulunan ve genel durumu yönetme bakımından Sivas’tan hiçbir farkı olmayan Ankara’ya gelinecekti.’
İşte bu kritik eşikte, geçmişten bugüne birçok medeniyete ev sahipliği yapan Ankara, Mustafa Kemal Paşa ve milletin temsilcilerine maddi ve manevi her türlü desteği vermek için seferber oldu, bağır ve kucak açtı.
Ankaralılar, o Cuma günü Namazgâh adlı tepede toplanıp, orada Cuma namazı kıldı, dua edip ve bir de Sancak diktiler. Gecesinde ateş yakıp ‘Sinsin’ oynadılar! Biliyorlardı ki Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara’ya gelecekti. Kış başlangıcıydı. Dağlarına, Dikmen tepelerine kar yağmıştı fakat o Cumartesi günü hava günlük güneşlikti. O sabah Ankaralılar davul zurna sesleriyle uyandılar. Kentte bayram havası vardı. Yaşlılar, hastalar ve bebeklerden başka herkes sokağa dökülmüştü.
Dikmen Sırtlarına 700 yaya Seymen ve Zeybek kıyafetinde 3.000 atlı Seymen düzülmüştü. Üç grup Seymen Alayı vardı. Her grubun başında birer Seymen bayrak taşıyordu. Bayrakların önünde, sağ omuzlarında iri baltalar, sırtlarında silahlarıyla baltacılar, ağır-ağır ilerliyordu. Yaya Seymenlerin arkasından Zeybek kıyafetli atlı Seymenler geliyordu. Atlı erkekler arasında, Ertuğrul Gazi dönemindeki ‘Bacı Erenler’ gibi kadınlar da vardı! Nitekim bu Seymen Alayının çok önemli bir anlamı vardı!
Çünkü Seymen Alayı daima, vatanın dara düştüğü ‘Kızılca Günler’ ve milli felaket günlerinde kurulurdu. Yani, bir Beyliğin veya bir Devletin yıkılışı sırasında halk yeni bir Devlet kurmak ve başlarına yeni bir lider seçmek istediğinde gerçekleştirilirdi. Ankara’daki en önemli hazırlık işte bu Seymen Alayı’nın kurulmasıydı.”
Açıklamasında, o günlere şahitlik eden yazar Enver B. Şapolyo’nun bu yöndeki anlatımlarına yer veren Yılmaz, Gazi Mustafa Kemal’in, Dikmen sırtlarında kendisini bekleyen Seymenleri görünce otomobilden inerek onlarla konuştuğunu ve ant aldığını ifade ederek şunları söyledi:
“Bu kararlılık, Ankara’dan zafere ulaşacak yolda güç ve inanç oldu ve bir milletin yeniden var oluş destanı yazıldı. O gün, Ankara’dan bütün dünyaya haykırmıştık yok olmayacağımızı!.. Ve yine Ankara’dan haykırıyoruz: ‘İlelebet payidar kalacağız!
Cumhuriyetimizin ve Başkent oluşumuzun 100. Yılında Ankara’yı daha iyi idrak etmemiz ve önemini tam olarak kavramamız gerekir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Ankara’ya bir ‘iç Kale’ ve bütün ümitlerin kendisinde toplandığı ‘son sığınak’ der. Çünkü Ankara, zor günlerde son sığınağımız oldu… Ankara’da derlenip dirildik, yepyeni bir ruhla ayağa kalktık. Millet olarak, milli mücadele günlerinde bu aziz İç Kalemize çekilip, Mustafa Kemal’in önderliğinde, bir ‘Zümrüdü Anka’ gibi yeniden doğmasını bildik. O günden beridir bütün ileri sıçrayış ve yükselişleri hep Ankara’dan oldu. Şimdi de ne yapılacaksa, bu yine Ankara’dan olacaktır! Çünkü Ankara, ayağımızı bastığımız en sağlam, en güvenilir tecelli zeminidir; var oluşumuzun tek dayanağı ve teminatıdır.
Ankara’mızın kurucu manevi mimarlarından Hacı Bayramı Veli’nin, ‘şâr’ dediği, Ankara’dır. Bizim mayamız bu topraklarla karılmıştır, ‘kentle birlikte biz de yapıldık’ sözü hakikattir. Bizim kaderimiz kentimizin kaderiyle birlikte yazılmıştır. Ankara, kaderimiz, alnımızın yazısıdır.
Ankara’mızın kurucu manevi mimarlarından Hacı Bayramı Veli’nin, ‘şâr’ dediği, Ankara’dır. Bizim mayamız bu topraklarla karılmıştır, ‘kentle birlikte biz de yapıldık’ sözü hakikattir. Bizim kaderimiz kentimizin kaderiyle birlikte yazılmıştır. Ankara, kaderimiz, alnımızın yazısıdır.
Ankara’nın başkent oluşu, siyasi ve fiziki haritada bir işaret ve adlandırma olmanın ötesinde bir anlam ifade eder… O, köklü geçmişi binlerce yıl devam edecek olan geleceğinin işareti ve garantisidir. Ankara, zengin bir medeniyeti miras alan bir milletin, daha da zenginleşerek geleceğe taşıyacağı kutsal bir emanettir.
Ankara ‘Ümm’ül Dünya’dır, yani ‘Dünyanın Annesi’dir, ‘Dünyanın Özü’dür! Bütün mazlumların yardım için baktığı ve kulak verdiği ilk şehirdir… Bütün kimsesizlerin elini tutmak istediği Başkenttir Ankara!
Öyle sıradan bir başkent değildir Ankara! Gazi şehirdir! Canı pahasına, o karanlık işgal günlerinden bizi, bağımsızlığın aydınlık şafağına taşımıştır. Bu yüzden sadece Ankara’da yaşayanların değil, 85 milyonun kentidir! Ki, Ankara’da yaşamayanların da bu kenti koruma ve kollama adına sorumluluk alma zarureti vardır.
Sadece 6,5 milyon Ankaralının değil, 85 milyonun ikametgâhı ve kalbidir Ankara. Cumhuriyet’tir en başta Ankara… 731 yıl evvel Ahi Cumhuriyeti’ni kurduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’ni de dünyaya ilan etmek yine ona nasip olmuştur.
Ankara, mazlum milletlerin de umududur! Emperyalistlerin işgalinden kurtulabileceklerini Ankara’ya bakarak, Ankara’nın yaptıklarını görerek öğrenmişlerdir.
Ankara demek, bıkkınlık karşısında heyecan, karanlık ufuklarda aydınlık, demektir. Ankara demek, düşmanlara karşı cesaret, mazluma karşı merhamet demektir. Ankara demek, Hacı Bayram’da maneviyat, Gordion’da 5 bin yıllık tarih demektir.
Ankara, kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuştuğu, modern Türkiye’nin adımlarının atıldığı bir medeniyet kentidir. Hezeyan karşısında heyecan, karanlık karşısında aydınlık, esaret karşısında cesaret, zulüm karşısında merhamettir Ankara.
Malazgirt, Konya, Bursa, Edirne ve İstanbul… Ankara, başkent oluşuyla bu birikimi de miras edinmiştir.
UNESCO tarafından ‘dünya mirası listesine’ kabul edilen, Gordion’dan Arslanhane Camiine uzanan devamlılık tam da böyle anlaşılmalıdır.
İşte Ankara, tam da bu duygularla, Ankara Kent Konseyi öncülüğünde 27 Aralık 2019’da bir kez daha ‘İyi ki geldin’ dedi. Biliyoruz ki bu geliş, gelecek bin yıllarda herkese iyi gelecek… Yine aynı heyecan ve inançla bir kez daha ‘İyi ki geldin’ diyoruz!
Başımız dara düştüğünde ne yapmamız gerektiği, 104 yıl önce Atatürk’ün Ankara’ya geldiğinde söyledikleri ve yaptıklarında saklıydı. Ve şimdi, o ruhu hiç yitirmeden, geleceğe emin adımlarla hiç yorulmaksızın yürümek, asli görevimizdir.
Bizlere bu kadim topraklar üzerinde Misak-ı Milli sınırlarını yeniden yurt edindiren, Bağımsız ve Çağdaş, Laik, Demokratik Sosyal Hukuk Devleti Türkiye Cumhuriyetimizi kurucusu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 104’ncü yılını kutluyor, tüm şehit ve gazilerimizi minnetle anıyorum.”