ANKARA-BHA
ASO Başkanı Ardıç, konuşmasına Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2023 Araştırması sonuçlarını değerlendirerek başladı. Bir önceki araştırmada 39 olan ASO üyesi firma sayısının 45’e yükseldiğine dikkat çeken Başkan Ardıç, “Ankara’mız, listede bir sıra daha yükselerek, İstanbul’un ardından en çok firmayla yer alan 2. il oldu. Listedeki Ankara firmalarımız üretimden satışlar, brüt katma değer ve ihracat paylarını da belirgin ölçüde artırdı. Ankaralı sanayicilerimizin bu başarısından büyük bir gurur ve mutluluk duyduk. Başkentimizin ve ülkemizin ekonomisine güç veren firmalarımızı can-ı gönülden kutluyor, başarılarının artarak devam etmesini diliyorum. Sanayi ve teknolojinin başkenti hedefimize emin adımlarla yürüyoruz” dedi.
“RAKAMLAR SANAYİ SEKTÖRÜNÜN DARALDIĞINI GÖSTERİYOR”
Başkan Ardıç, yılın ilk yarısını geride bırakırken, mevcut beklentiler risk algısının halen devam ettiğini gösterdiğini belirtti. Uygulanan sıkı politikaların ekonominin soğumasına yönelik süreci başlattığını, dengelerin iyi gözetilmesi gerektiğini vurgulayan Ardıç, şöyle devam etti:
“Son dönemdeki sıkılaştırma eğilimlerine rağmen sanayi sektöründe yukarı yönlü ivme devam ediyordu. Lakin son iki ayda rakamlar sektörün daraldığını gösteriyor. Reel kesim güven endeksi Haziran’da 100,5 seviyesine gerilerken, imalat PMI endeksi 48,4 seviyesine düşerek, 2 ay üst üste eşik değer olan 50’nin altında gerçekleşmiştir. Endekste, yeni sipariş miktarında ve ihracatta yavaşlama belirleyici oldu.”
Sanayi üretimin Nisan ayında yıllık bazda %0,7, aylık bazda %4,9, önceki çeyrek ortalamasına göre de %4,2 gerilediğine dikkat çeken Ardıç, “Maliyet kaynaklı gelişmeler üretim kapasitesini ciddi anlamda azaltıyor. Diğer taraftan ithalattaki daralma ve ihracattaki sınırlı artış imalat sanayiinde üretimde yavaşlamaya işaret ediyor. Yılın ilk çeyreğinde iç tüketim ve inşaat sektörünün etkisiyle % 5,7 büyüme oranına ulaştık. Ancak sanayi tarafında aynı performansı göremedik. Sıkılaştırıcı politika uygulamalarının etkisi ilk çeyrekte henüz tam olarak hissedilmedi. Fakat yılın ikinci çeyreğinde iç talepteki azalışın etkisiyle büyümede yavaşlama ortaya çıkacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
“SAĞLIKLI BÜYÜME İÇİN TÜKETİMDEN DAHA FAZLA ÜRETMELİYİZ”
Türkiye’nin, bir önceki çeyreğe göre %2,4 ile G-20 ülkeleri arasında en yüksek büyüme rakamına ulaşan ülke olduğunu belirten ASO Başkanı Ardıç, şunları söyledi:
“Ülkemiz kredi genişlemeleri döngüsü nedeniyle, geçmiş dönemde potansiyelinin üzerinde büyüdü. Krediye dayalı bu büyüme tüketimi arttırırken, yüksek cari açığa ve Türk Lirasının değer kaybetmesine neden oldu. Bunun sürdürülebilir bir büyüme modeli olmadığını farklı dönemlerde hep beraber sürekli tecrübe ediyoruz. Büyümenin anlam ifade etmesi için kapsayıcı ve sürdürülebilir olması önemlidir. 15 çeyrektir süren bir büyüme trendini yakaladık. Sağlıklı bir büyüme için tüketimden daha yüksek bir üretim seviyesini sağlamamız gerekiyor. Orta vadeli programda enflasyonla mücadelenin önemli bir ayağının, tüketim talebini aşağıya çekmek olduğunu görüyoruz. Fakat orta ve uzun vadede arz-talep dengesini sağlamanın gerçekçi yolu üretimi arttırmaktan geçiyor. Yılın ilk çeyreğinde güçlü gelen büyüme verisi, dezenflasyon sürecinin nasıl sağlanacağı sorusunu da aklımıza getiriyor. Maliyetlerine rağmen yüksek enflasyonu düşürebilmek için sıkı para politikasından taviz vermemeliyiz.”
“ŞİRKETLERİN KARLILIKLARINDA ÖNEMLİ DÜŞÜŞLER VAR”
Yüksek faiz ve finansmana erişimdeki kısıtların durumu daha da zorlaştırdığını belirten ASO Başkanı Ardıç, “Mevcut durumda, şirketlerin karlılıklarında önemli düşüşler var, hem yüksek faiz hem de düşük karlılık ortamında üretmeye çalışıyoruz. Firmalarımız karlarını azaltarak, ayakta kalmaya çalışıyor ancak özellikle düşük karlılıkla faaliyet gösteren ve krediye bağımlı firmalarımızın durumu her geçen gün zorlaşıyor” dedi.
“YÜKSEK TEKNOLOJİ VE VERİMLİLİĞE DAYALI YAPIYA GEÇEMİYORUZ”
Türkriye’nin sanayileşme düzeyinin diğer ülkelerle karşılaştırıldığında iyi sayıldığını, imalat sanayiinin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’daki payının % 22,1 ile dünyanın fabrikası olarak görülen Çin’den sadece 5,6 puan düşük seviyede olduğuna dikkat çeken ASO Başkanı Ardıç, “Lakin sanayimizin temel yapısında süregelen sorunlarımız var. Yüksek teknoloji, yenilik ve verimliliğe dayalı bir yapıya bir türlü geçemiyoruz” ifadelerini kullandı.
Hazırlanan politika belgelerinin içerik ve kapsam olarak yeterliliğinin diğer ülkelerle karşılaştırıldığında üst düzeyde olduğunu, plan, program ve bütçe bağlantısının güçlü olduğunu söyleyen Ardıç, “Ancak bu politikaların uygulama boyutunda son derece önemli eksiklikler ve iyileştirilmesi gerekli alanlar bulunmaktadır. Uygulayıcı bakanlıkların kurumsal kapasitesi, yetenek seti, liyakat gibi hususların eksikliği, politika önceliklendirilmesinin tam olarak yapılamamasına, program ve projelerin etkin olarak tasarlanmamasına ve etkili sonuçlar alınmamasına neden olmaktadır” dedi.
“VERİMLİLİK, İNOVASYON VE İKİZ DÖNÜŞÜNDE EKSİK KALDIK”
Eko-sistem yaklaşımına dikkat çeken Ardıç, “Bir ülkede yetkin bir kamu ve üniversite olmadan Türk sanayisinin beklenen yere gelmesi mümkün değildir. Bir de öz eleştiri yapmamız gerekiyor. Biz sanayi politikalarını hep teşvik olarak algıladık. Orta ve uzun vadeli bir perspektif ortaya koymakta zorlandık. Günlük yaklaşımlarla salt fiyat rekabetine odaklandık; verimlilik, inovasyon ve ikiz dönüşüm konularında eksik kaldık” diye konuştu.
Yüksek teknolojili sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ ve Büyük İşletmelerin toplam işletmeler içindeki oranının son 10 yılda artmasına rağmen bu işletmelerin ihracat içindeki oranının düştüğüne işaret eden ASO Başkanı Ardıç, “Diğer ilginç bir veri ise kilogram başına ihracat 2013 yılında 1,54 dolar iken 2023 yılında bu oran 1,48 dolara gerilemiştir. Sanayicimizin rekabet gücünü artıran inovasyon, ürün kalitesi, yeni pazarlar yaratılması ve ikiz dönüşümün hızlandırılması gibi kilit faktörler iyileştirilmedikçe, bu oranı yükseltmemiz mümkün değildir” dedi.
“İŞLETMELERİMİZİ İYİLEŞTİRMEMİZ GEREKİYOR”
Son 10 yılda Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranının, Teknopark ve Ar-Ge merkezi sayısının artmasına rağmen KOBİ’lerin yüksek teknolojiye geçişinin çok sınırlı kaldığını belirten ASO Başkanı Ardıç, son 10 yıla bakıldığında KOBİ’lerin katma değerlerinde önemli bir düşüş olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“2013 yılında 100 olan KOBİ’lerimizin katma değer endeksi, 2022 yılında 84’e gerilemiştir. Diğer bir deyişle, bu KOBİ’lerimizin firma başına katma değeri 90 bin dolardan 75 bin dolara düşmüştür. Aynı dönemde büyük işletmelerimize baktığımızda, firma başı katma değer endeksi 100’den 116’ya çıkmıştır. Büyük işletmelerin firma başına katma değeri 10 yılda 20,7 milyon dolardan 24 milyon dolara ulaşmıştır.
Bu da göstermektedir ki, büyük işletmeler yenilik, Ar-Ge ve verimlilik konularına daha fazla zaman ve kaynak aktarmaktadır. Ancak bu rakamlar bile birçok OECD ülkesinin gerisinde kalmaktadır. Bu dönemin olumlu gelişmesi ise büyük firma sayısında yüzde 59 artış olması, yaklaşık bin 575 KOBİ’mizin işlerini büyüterek büyük firma düzeyine yükselmesidir. Olumlu gibi görünmesine rağmen 10 yıllık süreçte KOBİ’lerimizin sadece binde 3’ünü büyük işletme yapabilmişiz.
KOBİ’lerin katma değerinin son 10 yılda geriye düşmesini ve büyüyememesini tek nedene bağlamak mümkün değildir. Ekonomik değişmeler ile değer zincirlerindeki dönüşüm, tüketici tercihlerine bağlı olarak ürün ve hizmetlerin hızlı değişimini zorlamıştır. Bu gelişim ve değişimlere yönelik etkili bir iş ortamının eksikliği, kamusal politika ve uygulamaların bekleneni karşılayamaması gibi hususlar KOBİ’lerin katma değerlerinin artmamasında önemli bir sebeptir.
Ancak bunların da ötesinde, biz sanayiciler olarak öncelikle işletmelerimizi iyileştirmemiz gerekiyor. Firmalarımızda verimlilik, yenilik, yeşil dönüşüm konularında daha aktif politikalar belirlemeli ve hayata geçirmeliyiz.
KOBİ’ler olarak günlük, aylık düşünmekten ziyade yıllık, 3-5 yıllık ve daha uzun vadeli yaklaşımları benimsemeliyiz. Sonuçta istihdamın yüzde 70’ine yakınını sağlayan KOBİ’lerimizin katma değerlerinin yükselmesi için daha etkin kamu politikaları yanında, işletmelerimizin de stratejilerini belirleyip bunlara göre hareket etmesi gerekmektedir. KOBİ’lerimizin yüksek katma değere ulaşması ve ülkemiz ekonomisine daha fazla katkı vermesi için devlet desteklerinin de etkin ve etkili şekilde dağıtılması kritiktir.”
“CİRO ORANINDA VERGİ REEL SEKTÖRÜ ZORLAYACAK”
ASO Başkanı Seyit Ardıç, hazırlıkları süren vergi mevzuatıyla ilgili çalışmayı da değerlendirdi. Vergilendirmede adaletin sağlanmasının önemine dikkat çeken Ardıç, “Sürdürülebilir kalkınma için gerekli olan sermayenin zaten kıt olduğu bir ekonomide bu kazançları vergilendirirken akılcı davranılması gerektiğini hatırlatmak isterim” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın asgari kurumlar vergisi uygulamasına ilişkin çalışmasının kamuoyuna yansıdığını söyleyen Ardıç, “Çalışmanın detayına göre, yurtiçine yönelik asgari Kurumlar Vergisi uygulaması, cironun yüzde 2’si kadar matrahın yüzde 25’i vergi; yani cironun binde 5’i veya indirim ve istisnalar düşülmeden oluşan matrahın yüzde 10’u şeklinde. Çalışmaları devam eden uygulamanın yürürlüğe konulması durumunda, mükellef kurumun hesaplamış olduğu üç ayrı kurumlar vergisinden en yüksek olan beyan edilerek ödenmek durumunda kalınacaktır. Asgari kurumlar vergisi, eğer bu haliyle yasalaşırsa kurum kazancının indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutarı üzerinden hesaplanacak. Buna göre, şirketlerin, istisnalarına bakılmadan ciroları oranında asgari vergi ödeyecek olması yüksek faiz ve karlıklıların düşük olduğu bir ortamda reel sektörü zorlayacaktır” dedi.
“VERGİ DAİRELERİNDE HERHALDE ‘VERGİLENDİRİLMİŞ CİRO KUTSALDIR’ YAZACAK”
Vergi dairelerinin girişinde “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” yazısı olduğunu hatırlatan Başkan Ardıç, şöyle devam etti:
“Bu düzenlemeden sonra herhalde ‘vergilendirilmiş ciro kutsaldır’ yazacak. Devamlı zarar eden, düşük gelir beyan edenlerin beyanlarının araştırılması, etkili bir şekilde denetlenmesi vergi idaresinin asli görevidir. Gerçek anlamda vergi denetimi olmadan vergi sistemi sağlıklı ve adaletli olarak yürütülemez.
Etkin bir şekilde denetlenmediği ya da denetlenemediği için kâr edip etmediğine bakılmaksızın, gerçekte ne kazandığı belirlenmeden götürü olarak vergilendirilmesi büyük bir adaletsizlik olacaktır. Bu tür bir uygulamanın çağdaş vergi anlayışına uygun olmadığını düşünüyorum. Vergi tabanının genişletilmesi, vergi harcamalarının gözden geçirilmesi ve böylece etkin olmayan istisna, muafiyet ve indirimlerin kaldırılması, mevcut konjonktürde ilk olarak aksiyon alınması gereken konulardır.”