“Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği kişiler aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi” olan Cumhuriyet’in ilanının üzerinden 91 yıl geçti.
Ancak ne zaman millet egemenliğe el atsa, kendi kendini yönetmeye kalkışsa, dışarıdan bir el içerideki maşaları aracılığıyla milletin kendi kendini yönetmesine müsaade etmemiştir.
91 yıl buyunca Cumhuriyet hiçbir zaman tam bağımsız olmamıştı. Ne zaman millet iradesini kullanıp kendi kendini yönetmek için kendinden birilerine yetki verse maşalar hemen devreye girer, milletin iradesi ile göreve geleni darbe ile götürmüşlerdi. Hiçbir zaman “egemenlik kayıtsız şartsız milletin” olmamıştı.
Ancak bu kez durum farklı gibi, bundan tam 20 yıl önce er meydanına bir yiğit çıkmıştı. O gün ben o meydandaydım ve o tarihi ana şahit oldum.
Yıl 1994, yer Fatih Camii avlusu, günlerden Pazar, Fatih Sultan Muhammed Han’ın türbedarı olan Dayımı ziyaret etmek amacıyla Fatih Camisine gitmiştim. Cami avlusuna girerken mahşeri bir kalabalıkla karşılaştım, her tarafta mücahit Erbakan sedaları yankılanıyordu. Merhum Necmettin Erbakan Hocam ve beraberindekiler öğle namazını Fatih Camisinde kılmış, Namaz çıkışı İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adayı’nı tanıtacaklarmış. Fatih Camii avlusunda toplanan mahşeri kalabalığı yararak hemen yanı başımdaki musallat taşının üzerine çıktılar. Merhum Erbakan Hocam, konuşmasını yaptıktan sonra sağında duran “Uzun Adam”ın kolunu kaldırarak “Refah Partisi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adayımız Recep Tayyip Erdoğan” demişti.
Yapılan yerel seçimlerden başarı ile çıkmış, İstanbul’un yol, su ve çöp sorununu kısa bir sürede çözmüştü. Ancak Siirt’e okuduğu bir şiir’i bahane ederek “Uzun Adam”ı içerisinde adalet olmayan mahkeme kararı ile görevinden alıp cezaevine koymuşlardı. Akabinde “Uzun Adam”ın üyesi olduğu önce Refah Partisi’ni sonrada Fazilet Partisi’ni gene içerisinde adalet olmayan o mahkemelerin kararı ile kapatmışlardı.
Ancak bu kapanışlar, milletin iradesine yapılan bu ipotekler bir son değil bir başlangıç, bir yeniden doğuş oldu. Kapatılan partilerin yerine yenileri kuruldu. “Uzun Adam” ve arkadaşları 80 yıldır egemenliğe hasret bu milletin emanetini, millete teslim etmek için AK Parti’yi kurdular. Girdikleri ilk seçimden tek başına iktidar olarak çıktılar. Ve “yürüyen cenazelerden, koşan Başbakanlar dönemi” başladı. 12 yıllık iktidar döneminde Türkiye çağ atladı, Bölgesinde söz sahibi oldu, Yönetilen değil, yöneten oldu.
AK Parti İktidarları dönemlerinde, o dış güdümlü maşalar efendilerinin talimatları doğrultusunda defalarca demokrasiyi sekteye uğratmak istediler, milletin iradesine ipotek koymaya çalıştılar. Ama “Uzun Adam” ve arkadaşları buyun eğmediler, “Bu yola kefenimizi giyerek çıktık” dediler. Ve nihayet 91 yıl aradan sonra “egemenlik kayıtsız şartsız milletin” olacak, Millet kendi Devlet Başkanı’nı kendisi seçecek.
20 yıl önce Fatih Camii avlusunda başlayan bu kutlu davada daima “Elif” gibi dimdik duran, Allah’tan başka kimsenin karşısında eğilmeyen, 12 yıllık iktidarları döneminde Ülkeye çağ atlatan, yeryüzündeki mazlumların sesi olan, kafirin karşısında “Elif” gibi dimdik durup, Aslan gibi kükreyen, sadece bu Ülkenin değil, bütün İslam coğrafyasının da umudu olan “Uzun Adam”; partisinin tüm milletvekilleri tarafından 10 Ağustos tarihinde yapılacak olan 12. Cumhurbaşkanlığı, 1. Devlet başkanlığı seçimleri için aday gösterildi.
Karşısına da ana muhalefet ve yavru muhalefet partileri seçim ittifakı yaparak bir dam adayı çıkardılar. Mısır kırması olan bu dam adayı Ekmel bey, çok mürekkep yalamış, isminin önüne çokça unvan yerleştirilmiş, ama hep otoriteden yana olmuş. Hiçbir zaman zalimin karşısında durmamış, mazlumun yanında olmamış, İslam Teşkilatı Örgütü Genel sekreterliği görevini yürüttüğü 10 yıl buyunca yeryüzünde Müslümanlara zulmeden Siyonizm’i bir kere bile kınamamış, ‘Suriyelilere kapıları açmak hataydı’ diyen Ekmel bey, ‘Filistin meselesinde tarafsız kalmalıyız’ diyen Ekmel bey, ‘Sisi’ye gülücükler gönderen’ Ekmel bey, Müslüman görünümlü ama Siyonizm’den yana olan Ekmel bey, sen benim Devlet Başkanım olamasın. Benim Devlet Başkanım “Elif” gibi olmalı.
Bide ismini büyük Kürt Komutan Selahaddin Eyyubi’den alan, ismi dışında hiçbir şey almayan soydaşımız Selahattin Demirtaş var. Gönül isterdi ki soydaşımızı destekleyelim. Ama dediğim gibi benim Devlet Başkanım “Elif” gibi olmalı. Selahaddin Demirtaş sadece soydaşlarımız mevzu bahis olunca dimdik duruyor, Yeryüzünde zulme uğrayan diğer topluluklardan bihaber. Bu Ülkenin Devlet Başkanı sadece bu Ülkedeki vatandaşların yada mensubu bulunduğun etnik kökenin Devlet Başkanı olmamalı, aynı zamanda yeryüzündeki tüm mazlumların ve İslam coğrafyasının Lideri de olmalı.
Benim Devlet Başkanı “Elif” gibi dimdik duran “Uzun Adam” olmalı.