Yaşanılan tüm acılara rağmen, her operasyon girişiminde toplumun feraseti, olası bir kitlesel çatışmayı önlediğini aktaran Boynukara, şunları kaydetti:
” Yani toplumsal çatışmayı önleyen ana etken, toplumun yine kendisiydi. Bu feraset, ülkemiz açısından paha biçilemez bir milli güvenlik sigortasıdır. Günümüzde, Türkiye’ye ilişkin benzer hevesle yola çıkan bir takım merkezlerin, 15 Temmuz darbe girişimi de tutmayınca, darbe sonrası oluşan hassas atmosferden, yeni bir kitlesel çatışma çıkarma gayreti içinde olduklarını görüyoruz. Çok ilginç bir şekilde bu çatışmayı ‘iktidar yanlıları’ ve ‘iktidar karşıtları’ olarak tasnifleme gibi bir zemine oturtma gayreti içindeler. Bu ayrımda, FETÖ yanlılarına iktidar karşıtları blokunda süreci provoke etme ve çatışma için ihtiyaç duyulan katalizör görevi yükleniyor. Yukarıda zikredilen toplumsal ferasete istinaden bir güven duygusu hakim olsa dahi, gelinen hassas dönemde, iç ve dış unsurların ortak hareket etme olasılığı birlikte değerlendirildiğinde, anılan riski hafife almama gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, milli güvenliğe ilişkin riskleri hafife almamanın devletin temel refleksi olduğu unutulmamalıdır.”
Milletvekili Boynukara, 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçim sürecine ilişkin saha değerlendirmeleri iyi analiz edilirse, iktidara yönelik eleştirilerin odaklandığı alanların çatışma olasılığı için kullanılmak istendiği de görüleceğini ifade etti.
Bu alanların, Türkiye içine yönelik operasyon peşinde olanların önümüzdeki süreçte test edeceği çatışma alanları olduğunu kaydeden Boynukara, şöyle devam etti:
”Burada akılda tutulması gereken konulardan birisi de, üretilecek çatışma alanlarının etnik ve ideolojik alanlardan ziyade, toplumun oldukça geniş bir kesimine dokunan alanlar olmasıdır. Olası çatışma için üzerinde durulacak toplumsal kesimleri somutlaştırmak gerekirse, siyaseten AK Parti iktidarı ile yerel ve merkezi yönetim süreçlerinin tamamen dışında tutulduklarını düşünen çevreler, kamuda terfi etme ve işe girme konusunda haklarının ‘gasp’ edildiğine inanan kitleler, FETÖ terör örgütü bağlantısı nedeniyle yargılanan, kamudan ihraç edilen kişiler ve aileleri, FETÖ’yle iltisakları olduğu değerlendirilen kimi isimlerin, bir şekilde, ‘aklanmasından’ rahatsız olan toplumsal kesimler ile HDP’de yer bulan, sokak ile şiddet sarmalından kurtulamayan gruplar ve bunlarla birlikte hareket eden aşırı sol kesimlerden oluşan beş ayrı temel gruptan bahsetmek mümkündür. Bu grupların öne sürdüğü rahatsızlık alanları gerçekçi olmayabilir. Dikkat edilmesi gereken bu tür bir algının olmasıdır. Burada, idareye düşen bu riskli süreci doğru yönetmektir. Çünkü küresel unsurlar, üretecekleri muhtemel bir ekonomik kırız üzerinden yürütecekleri operasyonlar ile hem bu algıyı pekiştirmeye, hem de karşıtlığa katılacak toplumsal kitleyi genişletmeye çalışacaklardır.”
– GÜNDELİK SİYASİ KAYGILARI BİR KENARA BIRAKMAK
Milletvekili Boynukara, içe yönelik olası bir operasyonda, konunun mutlaka uluslararası alana taşınmak isteneceğini vurgulayarak, ”Bunun için kullanılacakları kesim ise yurtdışındaki terör örgütlenmeleridir. PKK terör örgütü, 90’lı yıların başında planlı bir biçimde bölge insanını yurtdışına çıkmaya yönlendirdi. Yönlendirdiği kesimi yurtdışında örgütleyerek, ciddiye alınması gereken bir grup oluşturdu. Bu ise terör örgütüne hem maddi kaynak, hem Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetleri yürütme, hem de terör eylemelerinde kullanılacak eleman temini süreçlerine katkı sağladı. Terör örgütüne büyük destek sağlayan bu yapılanmaya karşı, kayda değer bir başarının sağlandığını söylemek ise zor” diye konuştu.
PKK’nin ağırlıklı olarak Avrupa’da oluşturduğu yapılanmadan daha güçlü ve daha radikal olanı ise şu an FETÖ unsurları tarafından dünya genelinde örgütlendirildiğini iddia eden Boynukara şöyle devam etti:
”Örgütün dünya genelinde sahip olduğu altyapının ve istihbarat desteğinin yanı sıra, 15 Temmuz öncesi/sonrası yurtdışına çıkanlar ile özellikle FETÖ iltisaklılarının pasaportlarına konulan tahdidin kakmasıyla birlikte yurtdışına çıkacağı tahmin edilen on binlerle dünya genelinde Türkiye ve yönetim aleyhine faaliyet yürütecek radikal yeni bir grup oluşturulmaktadır. Kısacası yurtdışında, Türkiye aleyhine çalışan iki ayrı terör örgütü grubun varlığı ciddi bir sorundur. Ama asıl risk, PKK ve FETÖ terör örgütlerinin yurtdışında oluşturdukları bu iki grubun Türkiye ve yönetim karşıtlığı üzerinde oluşturacakları işbirliğidir! Türkiye’ye ilişkin hesapları olanların odaklanacakları diğer bir konunun da bu olacağı açıktır. Çünkü bu iki terör örgütünün de sahibi aynı merkezlerdir. Anılan riskli süreç sağlıklı bir biçimde analiz edilirse, durumun ciddiyeti anlaşılacaktır. Burada aslolan, yönetimin bunu risk olarak görmesidir! Çünkü muhalefet partilerinin bu tür alanlara ilişkin politika üretme gibi bir önceliklerinin olduğunu söylemek oldukça güçtür. Dolayısıyla, yeni yönetim sisteminin hayata geçirildiği bu günlerde, yukarıda zikredilen istismar alanlarının gündeme alınıp tartışılması, çözüm üretilmesi ve uygulanması ülkenin ve sistemin geleceği açısından oldukça önemlidir. Gündelik siyasi kaygıları bir kenara bırakarak, gerçekçi bir güvenlik risk analizinin yapılması, yapılan tespitler doğrultusunda gerekli tedbirlerin alınması, ülkeye aidiyet duygusunun onarılmasına ilişkin çalışmaların hayata geçirilmesi, ülkenin geleceğine yönelik güçlü bir ortak ülkünün oluşturulması ve uygulama süreçlerinde ortaya çıkan sorunların kararlılıkla üstüne gidilmesi ve çözülmesi, bahsettiğimiz riskin milli güvenlik sorunu olmasını sınırlayabilir. Hatta buradan ‘renkli bir devrim’ çıkarma hevesine kapılanların hevesleri de kursaklarında bırakılabilir. Tüm bunları ise ülkeyi güvenlik kaygıları üzerinden kuşatma çabalarına esir etmeden yapmak.”
Kaynak:PHA