Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Milletimizin yüreğinden sökülüp gelen, güçlü bir özgürlük ifadesinin yazıya dökülmüş olan İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Akif Ersoy’u yad ediyoruz.
Ulustaki bu tarihi bina Sebilürreşad Kültür ve Sanat Merkezi’ne dönüştürülerek kazandırılmıştır. Bu tür eserlerin ve buralarda yürütülecek faaliyetlerin milli mücadele ruhunun yeni nesillere aktarılmasında çok önemli görevler yerine getireceğine inanıyorum.
Tarihe iz bırakmak demek, dişiyle tırnağınız vereceğiniz büyük bir mücadeleyi göz almak demektir. Oturduğu yerden yapılanları eleştirerek tarihe mal olmuş kimseyi göremezsiniz. Maziden atiye köprü kuran mütevazi ama önemli bir adım olarak görüyorum. Burada kendilerini yetiştirecek evlatlarımızın her biri geleceğimizin Mehmet Akif’i olacaktır.
İlk baskısı 70 bin yapılan derdiğinin adı Sebilürreşad olarak değişti. Derginin misyonunu milletin birliğini, kardeşliğini korumak olarak belirlediğini görüyoruz.
Sebilürreşad sadece İstanbul’un değil aynı zaman da Ankara’nın da dergisidir. Millî mücadele başladığında Sebilürreşad ve Akif Ankara’ya taşınıyor. Bu dönemde Sebilürreşad öylesine etkili yayınlar yapıyor ki TBMM dergisinin nüshalarını çoğaltarak askere ve diğer şehirlere gönderiyor. İstiklal Marşımızın ilk yayını da derginin kapağında yer alıyor. Sebilürreşad’ın 2016’da yeniden yayına hayata girmesini geçişmiş ama takdire şayan olarak değerlendiriyorum. Ülkemizin 4 bir yanında gençlerimiz tarafından yürütülen kültür sanat çalışmalarını gördükçe geleceğimize olan güvenimiz artıyor.
Gençlerimizi birtakım platformların sanal dünyalarına hapsedip sahip oldukları büyük medeniyet birikiminden mahrum bırakmak isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Çocuklarımızı inancından, kültüründen, ailesinden, benliğinden, cinsiyetinden kopartarak küresel sapkın akımların esiri yapma çabalarını boşa çıkaracağız. Bu bir yönüyle fikri devamlılığın emaresi olmakla birlikte diğer yönüyle de bazı kör düğümleri çözemediğimizin işaretidir.
Kaybettiğimizi sandığımız anahtar yerli yerinde duruyor. Batı ve İsrail, kendileri için dünyayı ateşe boğdular. İsrail’in Gazze’de uyguladığı zulmü bile insan hakları, demokrasi gibi diğer tüm parıltılarla meşrulaştırmak için kullananlar bunlar değil mi? Her şeyi yuttuğu halde doymayıp daha yok mu diyen bunlar olsa gerek. Öyleyse bize düşen vazife tıpkı bir asır önce kendi medeniyetimizin peşinden gitmek, kendi kavramlarımızı inşa etmektir. Bu cenderen anca böyle çıkabiliriz.
Zamane sihirbazların çabaları da hakikatlerin görülmesine engel olamıyor, perde çekemiyor. Artık hiç kimse bu ülkede karanlığı aydınlık diye pazarlayamayacak, bu millete cehaleti erdem diye dayatamayacak.