Arslan, verdiği röportajda gençlere seslenerek ‘Basın dördüncü kuvvettir, ülkenin güçlü basına ve güçlü gazetecilere ihtiyacı var’ dedi.
Halil Arslan, Zeynel Abidin Kıymaz’a verdiği röportajda dünden bugüne gazetecilik ve matbaacılık sektöründeki 54 yıllık serüvenini, köydeki karasabanı bırakıp nasıl hayata sarılarak bugün bu noktaya geldiğini adeta tekrar yaşar gibi anlattı.
-Yerel basının duayenlerinden ve sektörün önemli isimlerinden Gazeteci Halil Arslan’la beraberiz. Okurlarımız için şöyleyim Halil Arslan yarım asırdır yerel basına hizmet veren, Türkiye’de günlük 150 civarında gazetenin baskısını gerçekleştiren önemli bir isimdir. Öncelikle okurlarımız için kendinizden bahseder misiniz, Halil bey?
1.1.1947 tarihinde, Mardin’in Midyat ilçesine bağlı eski adıyla Keferhuvar, yeni adıyla Gelinkaya köyünde doğdum. Evliyim ve 6 çocuk babasıyım. Eğitimin önemine inanarak çocuklarımın hepsini okuttum. İki eczacı, bir doktor, bir avukat, bir işletmeci, bir ilahiyatçı olan çocuklarım, meslek sahibi olarak hayatlarını sürdürmektedir.
Askere gidene kadar Gelinkaya’da rençberlik yaptım. Orakla buğday biçtim. Öküzlerle çift sürdüm. ‘Sizde sosyal yardımlaşma ne zaman başladı’ diye sorduklarında şunları söylerim: ‘Ben ilkokul çağındayken hayvanlarımızı otlatmaya götürürken yanımızda birer de matara su götürürdük. Arkadaşlarımız arasında herkesin bir matarası vardı. Birinin suyu bittiği zaman diğerine borç su verirdi. Sosyal yardımlaşma işte oradan başladı. Yudum sayısıyla borç su veriyorduk. Ertesi gün ya da 3 gün sonra dağda yine susadığı zaman, borçlu borcunu diğerine ödüyordu. Bendeki bu sosyal yardımlaşma düşüncesinin gelişmesini çocuklukta yaşadığım bu olay tetiklemiştir.’
-Mardin’de köy hayatında yaşarken gazetecilik nereden çıktı? Atadan-babadan gördüğünüz böyle bir meslek yokken gazeteciliğe başlamanız nasıl oldu?
Köy hayatında rençberlik (çiftçilik) yaparken ‘acaba ben ne olabilirim’ diye düşünüyordum. Okula yollamadı babam beni. İlkokuldan başka okul okumadığım için askerliğimi paraşütçü komando olarak yaptım.
1967’de askere gittim ve 24 ay askerlik yaptım. Askere gitmeden 14 gün evvel evlenmiştim, 1969 yılında askerden döner dönmez Adana’ya geldim ve Günaydın Gazetesi’ne girdim. Orada paket bağlama ile işe başladım. O yıllar, gazetede işe giren bir işçi ilk olarak paket bağlama ile başlıyordu. Ben de paket bağlama ile gazetecilik işine başladım. Zamanla işimi İlerlettim ve gazetenin çeşitli departmanların da görev aldım. Her zaman işimi severek yaptım.
Bir gün Günaydın’da iken dediler ki ‘Bu matbaaya bir müdür atanacak.’ Orada Hürriyet Gazetesi’nden gelme bir idare müdürü vardı. Bir de sanat okulu ve bir lise mezunu iki kişi vardı. Dediler ki bunlar imtihana gelsin. İmtihana bir de Halil Arslan’da gelsin dediler. ‘Halil Arslan da gelsin’ derken ilkokul mezunu bunlarla yarışamaz mı yoksa beğeniyorlardı da o da gelsin diyorlardı, orasını o zaman çözememiştim. İmtihana gittik; dört tane ufak masada dört tane kalem ve dört tane A4 kağıdı verdiler bize. Herkesin önünde bu sınav malzemeleri varken başımızda da dört kişi vardı.
SINAVDA ALAYLI, MEKTEPLİLERDEN DAHA BAŞARILI OLDU
Sınavda ‘Bir gazetenin eni ve boyu malumunuzdur. Metrekaresi 50 gr kâğıttan 12 sayfa gazete kaç gram kâğıttan çıkar’ diye soru sordular. Ben işin alaylısı olarak hemen soruyu yaptım, diğerleri soruyu cevaplayamadı. Böylece ben başlarına müdür oldum. Onlar maiyetimde kaldılar. Günaydın gazetesi o dönem 1 milyon civarında satıyordu. Türkiye’nin çok önemli gazetesiydi, bu gazetede başarılı bir müdürlük yaptım. Daha sonra Sabah Gazetesi kurulunca benim Günaydın’da biriken tazminatımı vererek beni Sabah Gazetesi’ne götürdüler. Çok büyük bir farkla idare müdürlüğüne gittim.
SABAH GAZETESİNİN KADROSUNU BEN OLUŞTURDUM
Sabah Gazetesi 1985’te kurulduğu zaman ilk kadrosunu ben oluşturdum ve Sabah’ta o dönem iyi maaş almama rağmen gençtim, aklım gidip geliyordu. Bir döndüm baktım; arkamda altı çocuğum var. Oradan aldığım maaşla nasıl bu çocukları okutacağımı düşündüm. Bir maaşla altı çocuk okutmak mümkün değil düşünceleri kafamda dolaşıp duruyordu. Çocuklarımı okutmak için o zaman el arabasında kumaş satmaya başladım.
Borsa’dan indirimli kumaş alırdık. Ben tablaya koyardım. Tablanın üzerinde mahalle mahalle dolaşıp metre ile kumaş satıyordum. Bu kumaş ticareti, kumaş bilgimi kuvvetlendirdi; bütün kumaş çeşitlerini biliyorum, etekliği, blue jean ve perdelikleri, ne ararsan, hepsinden tablaya koyup mahalle mahalle satıyordum.
Bu gayretimle bir de kardeşimi diş hekimliğinde okutuyordum. Diş hekimliği pahalı bir okuldur çünkü okurken talebe malzemesini kendisi alıyor. Diş hekimliği fakültesi diğer fakültelere nazaran pahalıdır ama kardeşimi de çocuklarımı da çok şükür okuttum.
BÜTÜN GÜNEYDOĞU’YA KAĞITSATIYORDUM
Daha sonra kâğıtçılık işine girdim. Kâğıtçılıkta da 20 kişi yanımda çalışıyor. Çift vardiya bütün Güneydoğu’ya A4 fotokopi kağıdı ve belirli kağıtları Amerikan Bristol, fon kartonu vb. kağıtları talebelere ne yarayacaksa satıyorum.
YAPTIĞIM İŞE MAKİNE YETİŞEMİYOR
Bir gün bir gazetedeki Bölge Müdürüm dedi ki ‘Biz gazete bastırdığımız yerde mustaribiz. Hat kaçırıyoruz. Bir de geciktiğimiz zaman maçları da giremiyoruz. Bir yerlerden matbaa satın al, gazeteyi sende bastırırız’ dedi. Ben de bunun üzerine apar topar İstanbul’a gittim. O zaman Günaydın’ın eski işletme müdürü Güven Tuğrul vardı. Rahmetlik olmuş; Allah rahmet eylesin. O dedi ki ‘Bizde satılık matbaa var ama seni tanıdığım için sana satmıyorum, matbaayı yok pahasına verdi, derler.’ Ben de bunun üzerine İstanbul’da araştırdım satılık bir tesis buldum ve tesisi satın aldım. Güven Tuğrul’a ‘Makine aldım, kurulması için Adana’daki makine ustanızı senelik izine çıkarın, bana yardım etsin’ dedim. ‘Hem o faydalanır hem de ben faydalanırım’ dedim. Böylece tesisin kurulmasını da bir şekilde sağladık. Makine kurulurken dikkat ettim; bakarak ben de makineyi kurmayı öğrendim.
Adana’da iş yoğunluğumuz fazlaydı, öyle bir iş yapıyorum ki makine işe yetişemiyor. Makine yetişmeyince makinenin etrafında bir tur attım, bir daha attım. Dedim, tornacıyı çağırın gelsin. Tornacı geldi, ‘Ağabey sen ne istiyorsun’ dedi. Dedim ki ‘Ben bu makineyi hızlandıracağım. 13 bin saatte basıyor, ben saatte 23 bin bassın istiyorum. Şaftın üstündeki kasnağı küçültünce motor onu bir tur değil,3 tur çevirecek.’ Usta, ‘Ağabey makine böyle olursa uçacak’ deyince ben de uçsun dedim ve tadilatı yaptık. Tadilatın hiçbir zararını da görmedim.
BİR TESİSTE GÜNDE 100 BİN BASKI YAPIYORDUK
O makine ile sektörde büyüdüm, adam oldum. O makine ile iş yaparken günde 100 bin gazete bastığımı biliyorum. Ama çok şükür, Allahu Teala iş verdi. Sonra bir iki gazete sahibi dediler ki ‘Adana’da gazeteleri sende basıyoruz.’ O dönem Türk Hava Yolları ağırlığından dolayı fazla gazete taşıyamıyordu. ‘Trabzon’a matbaa kurarsan sende basacağız’ dediler. Gittim, oraya matbaa kurdum. İzmir’e de aynı şekilde lazım oldu, oraya da kurdum. Antalya’ya da lazım dediler, oraya da kurdum. Sonra Ankara’da da kurunca dedim ki ‘Bu işin merkezi, İstanbul. Ben şimdiye kadar ömrümü boşa geçirmişim, en iyisi İstanbul’a da gideyim.’ İstanbul’a gitmeden önce tabii ki biz taşradan başlayıp da birer birer şehirleri ve işi arttırınca sektörü iyi tanıdık. Gazete sahipleri ve basın camiasında da iyi tanındık. İstanbul’da taşrada bulunan bütün gazeteler bizde basılmaya başlandı. İsmimiz güzel tanındı. Hiçbir zaman için bir gazete yolda kalmadı. Neden yolda kalmadı? Elimizden geldiği kadar onların ihtiyaçlarına da cevap verdik hatta gün geldi mizanpajda bile gazetelere yardımcı olduk. Böyle bir durum var. Anadolu basınına o kadar faydamız oldu ki… Mesela; gazete çıkarıyor, gidiyor büyük matbaalara . Matbaalar ona 5 bin adet çıkarırsan senin gazeteni basarız, diyor. 5 bin gazetenin altında baskıyı büyük matbaalar basmıyordu. Bu durum yerel gazeteler için uçurumun ötesinde bir durumdu.
ŞİRKET OLARAK YEREL GAZETELERİ KORUDUK, DESTEKLEDİK
Y ada bir ilçede gazete çıkarıyor: Basacağı bin adet, satacağı 500 adet. Bir de dövizle kağıt ithal ediliyor. Kağıt 5 bin basıldığı zaman 4 bini doğrudan çöpe gidiyor. 500-1000 hatta ilçelerde 300 adet gazete çıkaran gazeteleri bile matbaada bastım. Anadolu basınına böylece büyük bir faydam oldu. Allah razı olsun bile dediler. Daha sonra İstanbul, Marmara ve Trakya bölgesinde de çıkan gazetelere baskı yapar olduk
Ulusal bastığımız gazeteler de var: Günlük Akit, Milli Gazete, Bir gün, Karar, Yeni Asya gazetelerini 5 bölgedeki matbaalarımızda basıyoruz. Sadece İstanbul’da basmıyoruz. Ankara, İzmir, Trabzon, Antalya ve Adana’da aynı anda günlük olarak basıyoruz. Bazen tek sayfa olduğu yerde aynı çıkıyor. Bazıları şehir içinde baskı değişikliği yapıyor. Bazıları maçı bekliyor. Maç bittikten sonra baskıya giriyorlar. Biz bu gazetelerin ihtiyaç taleplerini karşılamak için onlara her imkanı sunuyoruz.
BİZİMLE ÇALIŞANLAR BİZDEN MEMNUN
Bursa Olay gazetesi saat 23.00’e kadar olan olaylara gazetesinde yer veriyor ve baskıya gönderiyor. Ancak bizde yer var. Başka yerde o saatte baskı imkânı vermiyorlar. Kendi gazetelerinin tirajı yüksek olanlar önce can sonra canan diyebiliyor. Ama biz yerel gazeteleri elimizden geldiği kadarıyla destekliyor yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Türkiye’de hangi illerde ve bölgelerde matbaalarınız var?
Şu anda 6 yerde web tesislerimiz var: İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Trabzon ve Antalya’da baskı yapıyoruz.
Benim gazete olarak Adana’da gazetem var. Biri haftalık olarak, biri de günlük olarak çıkıyor. İLKHABER ve Güney Hâkimiyet gazetelerinin imtiyaz sahibiyim.
Güney Hakimiyet 29 yıllık bir gazete. İLKHABER 18 yıllık oldu. Bir de 12 yıllık İzmir’de İLKSES Gazetesi var. İLKSES Gazetesi de İzmir’den bölgeye yayın yapmaktadır. İlçeler ve Manisa’ya gidiyor. Adana’dan Mardin’e ve belirli yerlere gazetelerimizi gönderiyoruz. Gazetelerimiz her gün 16 sayfa çıkar. İzmir’deki 8’i renkli 8’i siyah beyaz baskıdır. Bazen renkleri arttırıyoruz. Adana’daki gazetelerim kapak renklidir. Bazen de göbek sayfaya çok önemli haber olduğu zaman renkli yapıyoruz.
Ulusal yayın yapan günlük gazetelerden bahsettiniz. Günlük baskı yapan Türkiye’nin 6 ilindeki matbaalarınızda kaç adet gazete baskısı yapıyorsunuz?
Bizde günlük basılan baskı adedi 100 binlerin üzerindedir. Türkiye genelinde 150 yayın günlük var. Belki 70-80 tane haftalık, bir de 20-30 tane de aylık ve 15 günde bir çıkan gazeteler var. Türkiye genelinde çıkanları ayrı ayrı rakama vurduğunuz zaman Türkiye genelinde 250’ye yakın gazeteyi basıyoruz.
Yerel basın sektörünün önemli bir yükünü kaldırıyorsunuz. Genelde bu sektörde ne tür sorunlarla karşılaşılıyor?
Bazen maç günlerinde, A gazetesi maç bittikten 10 dakika sonra sayfasını atar. Bazısı 30 dakika sonra bazısı da 1,5 saat sonra atıyor. Zaten protokol varsa bile protokol dediğimiz de dağıtım şirketi maç olduğu gün eğer 23.30’da ise bir saat geciktirme ile 00.30 diyor. Eğer 22.30 ise 23.30 diyor. Gazete dağıtım şirketleri bir saat opsiyon tanıyor. Ama 1 saat opsiyon ona tanınırken bana 1,5 saat sonra gelirse zaten yetişmez.
Sektör olarak çekirdekten hem idari, hem de işçi olarak tabandan gelen işin içinde yoğrulmuş önemli bir gazetecisiniz. Yeni yetişen gazeteciler var bir de sektörde internet gazeteciliği yaygınlaşmaya başladı. Ayrıca sizin bastığınız gazetelerin tamamının da internet sayfaları var. Yeni yetişen gazetecilerimize, gençlere neler tavsiye edersiniz?
Alaylı tabii ki okumadan gazeteci olan demektir. İletişim Fakültesi okuyup da gazeteci olmak vardır. Matbaacılığın bu sektörde okulu yoktur. Sanat meslek Yüksekokullarında varsa bile kimileri gidiyor, bazen staj görüyor, matbaalarda o, çok yeterli olmuyor. Stajını görmüş ama mekanik olarak bir gazete bas deseniz elini vuramaz. Kendimiz insan yetiştiriyoruz. Kendimiz insan nasıl yetiştiriyoruz? Bizde çekirdekten başlayanları usta yapıyoruz. Ama usta yaparken bir zorluk çekmiyoruz. 6 yerde işyerimiz olduğu için bir yerden diğerine kalifiye eleman aktarabiliyoruz. Eksilen yerlere de takviye veriyoruz. Ama diyeceksiniz ki bu makineleri Avrupa’dan alıyorsunuz ama kim kuruyor derseniz. Ben makinelerin monitörlüğünü öğrendim. Hiçbir usta gelip monitörlüğünü yapmasa bile ben monitörlüğünü yapıyorum. Bir gün Trabzon’da bir matbaa kuracağım. Bende yetişmiş bir usta var. Yanımdan emekli oldu ve çalışmaya devam ediyor. ‘Trabzon’a gel, son makinedir kuracağız’ dedim, dedi ki bana ‘Ben gelmiyorum’. Dedim ki ‘Bak kardeşim, sen gelirsen 60 günde bitiririm, sen gelmezsen 70 günde. 10 gün geç bitiririm ama yanlış yapıyorsun. Ben seni yetiştirdim. Sen hiçbir şey bilmiyorken yetiştirdim. Bende öğrendin.’ Dedi ‘Öğrendiysem başıma mı kakıyorsun, vallahi gelmem!’ dedi Gelmedi. Ben de 67 günde makineyi kurdum, işi bitirdim. Ama makine öyle kuruldu ki matbaayı büyütürken tekrar makine sökülecekti. Bu sefer bize yardıma geldi. ‘Helal olsun Halil ağabey, ne güzel kurmuşsun’ dedi.
GAZETELER İSTİHDAM YARATIYOR
Basın İlan Kurumu ‘Her gazete için internet sayfası açmazsan senden puan kırarım’ diyor. Onun için Basın İlan Kurumundan resmi ilan alan her gazetenin internet sayfası var. Gazete sahipleri internet sayfasına koyduğu zaman onun haberini bir kere koyar, on kere düşünür. Bunda bir hata var mı diye inceleyerek koyar. Tazminat ya da mahkeme kararı almayacak şekilde o haberi yapar. Ama sıradan birileri internet sayfası yapar, ben resmi ilan istiyorum der. Herkes kendi düşmanına belden aşağı da vurur, aleyhinde de yazar. Onlar itibar kazanmaz.
Ama gazete sahipleri, her zaman istihdam yaratıyor. Bu istihdamı Basın İlan Kurumunun kurallarına göre denetleniyor. İstihdam yarattığı kişilerin sigortasını ödüyor mu? Onların maaşını düzenli ve zamanında yatırıyor mu? Haftalık ve senelik iznini kullanıyor mu diye yılda bir iki kere denetliyor. Bu gazete sahipleri kendilerini sorumlu hissediyor. Gazetecileri çalıştırırken istihdam yaratırken İzmir’deki gazetemizde pandemiden dolayı zorunlu kadrolar 24’den 22’ye düşürüldü ama biz yine de 2 kişi fazladan çalıştırıyoruz. Allah korusun birisinin başına bir sağlık sorunu gelse biz eksik kadro ile çalışmamış oluyoruz. Bu şekilde işimizi yapıyoruz.
YENİ MEZUNLARA İŞ VERİYORUZ
Gazetecilikte ise ben eski muhabirlerden ziyade yeni muhabirlere gazetelerde iş veriyorum. İletişim Fakültesinden yeni mezunlardan genelde istihdam yapıyoruz. Biz kendimize göre basın emekçilerini yetiştiriyoruz. Bizim kuralımıza göre de ayak uyduruyorlar.
Basın İlan Kurumu ilk günlük işlemede pilot gazete olarak İLKSES Gazetesi gösterildi. Türkiye Cumhuriyeti’nde İLKSES günlük işlemeye başladı. Diğer gazeteler gelip bizde kurs görüyordu. Biz daima başı çektik.
GAZETELERE SAHİP ÇIKIYORUZ
Hem gazetemize hem de bastığımız gazetelere sahip çıkıyoruz. Diğer gazeteleri bizim gazetemizmiş gibi davranıyoruz. Bir sorunla karşılaştıklarında devamlı muhatap buluyorlar. İşin başındayım ve 24 saat telefonum açıktır. Oğullarım da aynen benim gibi çalışmaktadır. Ailecek hepimizin telefonu 24 saat açıktır. Günün birinde beni arayıp ‘şu ünitede sorun oldu’ diyebiliyorlar. Bir gazeteyi 24 sayfa renkli basabiliyorum. ‘Bir ünite bozuldu ben ne yapayım’ diye sorduklarında ben hemen taktik veriyorum. O üç ünite ile dört renk verebiliyoruz. 24 sayfayı olduğu gibi renkli basabiliyoruz. Yani bizim taktiklerimiz ve prensiplerimiz vardır. Yoğrulduk bu işin içinde. Ne yapacağımızı biliyoruz.
BASIN DÖRDÜNCÜ KUVVETTİR
Arslan Güneydoğu Matbaacılık Gazetecilik olarak sektörde geleneğimiz oluştu. İşin hakkını veriyoruz, basın sektörünü önemsiyoruz, yerel gazetelere ve gazetecilere değer veriyoruz. Dürüst namuslu çalışan bir kuruluşuz prensiplerimizden taviz vermiyoruz. Her şey para değil. Bu ülkenin gazetelere ve gazetecilere ihtiyacı var.
Yasama yürütme yargı erkinden sonra basın da dördüncü kuvvettir. Halkın sesi olmak, onların sorunlarını problemlerini ortaya çıkarıp çözmek gibi sorumluluklarımız var.
Gençler basın sektörüne yönelsin. Basını güçlü olan toplumlar, güçlü toplumlardır.
Verdiğiniz bilgiler ve sektöre katkılarınız için teşekkür ederiz.
Ben de Zeynel Abidin Kıymaz gibi bir usta gazetecinin zamanını ayırarak bizlerle röportaj yapmasından dolayı mutlu oldum. Ben de teşekkür ederim.