Karanlık dünyamın yorgun yüzüyle yazıyorum…
Boynunda gerdanın, saçlarında taçınla,
Yine güzelliğinle göz kamaştırıyorsun İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Kör ve sağır dünyamın tükenen kimliğiyle yazıyorum…
Batan güneşin ardından, mehtabının sessizliğiyle,
Yine yorgun savaşçı misali aydınlatıyorsun İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Asi ve mavi olan dünyamın isyankâr olan yüreğimle yazıyorum…
Bugün dalgalanan denizinle, yorgun boğazınla ,
Yine fotoğraf karelerimi süslüyorsun İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Üşüyen ve yalnız kalan dünyamın körelmiş sevdasıylan yazıyorum…
Eminönü balık ekmeğinle, karşı yakaya kalkan vapurunun güzelliği,
Yine süslüyor , taçlandırıyor seni İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Matem ve hüzne sarılı dünyamın hicrana yakalanmış kaderimle yazıyorum…
Topkapı da tarihine kucak açmış, haliç kıyısından marmara kıyısına uzanan kalenle ,
Yine yaşlanıyorsun İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Ağlayan ve körelmiş olan dünyamın toprağa gömülmüş, inleyen bedenimin acısıyla yazıyorum…
Üsküdar da kız kulesinin etrafında uçuşan martıların küskünlüğü,
Yine ürpertiyor, hırslandırıyor seni İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Dumanlı ve tortulanmış olan dünyamın klişeleşmiş kırıntılarıyla yazıyorum…
Taksimde tüm dünya insanına kucak açmış, misafirperverliğinle,
Yine çılgınsın, kimliğinle Anadolu’sun sen İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Hayallerim ve rüyalarımla süslenen dünyamı bana hatırlatan bir şehirsin sen…
Beyoğlu’nda, Nişantaşı’nda , Pendik de, Etiler de, Bebek de uğruna dikilip duran kadehler,
Yine sana ağlıyor, sarılıyor ve yanıyor İSTANBUL
Ben, sensiz İstanbul’a aşığım
Meltem KINAY